Evlilik diye bir terim var…
On dört on beş yaşındaki bir kız çocuğu için…
Söz hakkı yoktur
Ya da tam şöyledir;
“Kızın gönlüne kalırsa ya davulcuya ya zurnacıya”…
Neyse ki o korkulan kabus gibi cümle gerçek olmadan…
Telli duvaklı baba evinden
Kefeniyle çıkacak olan
Koca evine varır…
Ertesi gün büyürsün, büyütülürsün…
Adın artık gelin olur…
Hiç tanımadığın hiç bilmediğin bir kimliğe bürünürsün…
Sonra tonlarca yük sırtında
Yediden yetmişe hizmet var derler,
Doğur derler..
Kimi erkekliğini göstermek,
Kimileri de namusunu ispatlamak için
Kadınlığını keşfederler…
Ve anne olursun…
En güzel yanı sanki bu olsa gerek
Aslında onlarla büyürsün
Biraz çocuk…
Biraz da koruyucu yanın
Öyle yuvarlanır gidersin
Ta ki; kendi kimliğini bulana kadar…
İşte o zaman her şeyi siler süpürür
Gerçek savaş işte o zaman başlar…
Birileri için saçını süpürge eden kadın,
Aslan kesilir…
Canını yakan her kimse pençelerini gösterir
Yoluna taş koyanları geride bırakır…
Gözü karadır artık o saf gelin kimliğindeki kadının
Kaybetmek gibi bir korkusu yoktur, artık güçlüdür
Kazanmak için yollara düşer çocukları için…
Ve kendi kimliği için savaş açar…
Kadın mı? Kadın hiç kaybetmez…
Ama yine de içinde…
Çocukluğu elinden alınmış
O buruk gelin hep vardır bir yerlerde…
Nuray Akgün